Küresel bankaların gelecek umudu olma vizyonu ile kurulan Blockchain Konsorsiyumu R3, kendi adına bile sahip çıkamayacak duruma düştü.

Takvimler 2008 yılını gösterirken, kimliği hala bilinmeyen, Satoshi Nakamoto isimli bir kişi ilginç bir makale yayınladı. Bu makale merkezi olmayan bir kayıt sistemi üzerinde, kopyalanarak çoğaltılamayan dijital kayıtların tekilliğini garantileyen ve modern ekonomik kuralların temel alındığı kusursuz bir dijital para birimini tanımlanıyor ve buna da Bitcoin adı veriliyordu.

İlk başlarda sadece bir grup bilgisayar kurdunun ilgi gösterdiği Bitcoin zamanla farklı yasal olmayan ticari amaçlar için kullanılabilecek bir araca dönüştü ve inanılmaz şekilde hızla değer kazanarak pek çok kişinin dikkatini çekti. Daha sonra bu süreç zamanla değişerek bu gün dünyanı en değerli kripto para birimine dönüştü ve yüz binlerce işlem noktasında ticari amaçlar için kullanılıyor. Üstelik bu sistemin bir sahibi ve yöneticisi yok.

Yukarıdaki hikayeyi bu kadar ilginç kılan ise bir kripto para birimi olarak Bitcoin’in kendisi değil, bu yapının gerçekleşmesini mümkün kılan dağıtılmış veri kayıt sistemi olan Blockchain. Bu öyle bir kavram ki son dokuz sene içinde dijital dünyanın, internetten sonra geliştirilen en büyük ağ devrimi olarak nitelendiriliyor.

Dijital kimliklerin kayıt altına alındığı, işlemlerin güvenli ve kalıcı şekilde kaydedilebildiği bu teknolojinin detayları için farklı makalelerimize göz atabilirsiniz. Bu gün konumuz bu teknolojinin kendisi değil ancak bu teknolojinin beraberinde getirdiği fırsatlardan, büyük beklentiler ile, yararlanmayı umarak küresel finans kurumlarının bir araya gelerek kurduğu R3 Blockchain Konsorsiyumu.

R3 ilk olarak 2014 yılında New York merkezli bir şirket olarak kuruldu ancak 15 Eylül 2015 tarihinde dokuz büyük banka ve finansal kurumun; BarclaysBBVACommonwealth Bank of AustraliaCredit SuisseGoldman SachsJ.P. MorganRoyal Bank of ScotlandState Street ve UBS desteği ile bir konsorsiyuma dönüştü.

R3’ün yegane gayesi geleceği değiştirmesi beklenen Blockchain teknolojisi üzerine araştırma yapması ve evrensel bir çözüm geliştirmesiydi. Elbette bu konsorsiyumu kuran ticari kurumlar atılacak adımlar sayesinde Blockchain standartlarını belirlemeyi ve küresel söz sahibi olmayı da gündemlerine koymuşlardı.

Bu heyecana kapılan 13 kurum;  Bank of AmericaBNY MellonCitiCommerzbankDeutsche BankHSBCMitsubishi UFJ Financial GroupMorgan StanleyNational Australia BankRoyal Bank of CanadaSkandinaviska Enskilda Banken, Société Générale ve Toronto-Dominion Bank dokuz öncüden sadece iki hafta sonra, yani 29 Eylül 2015 tarihinde, konsorsiyuma katıldılar.

İlerleyen tarihlerde Mizuho BankNordea, UniCredit, BNP ParibasWells FargoINGMacquarie Group, Canadian Imperial Bank of Commerce, BMO Financial GroupDanske BankIntesa SanpaoloNatixisNomuraNorthern TrustOP Financial GroupBanco SantanderScotiabankSumitomo Mitsui Banking CorporationU.S. Bancorp, Westpac Banking Corporation, SBI Holdings of Japan, Hana Financial of South Korea, Bank Itau of Brazil, Toyota Financial Services ve MetLife konsorsiyuma katılarak dünyanın belki de en büyük ticari AR-GE işbirliklerinden birini oluşturmuş oldular.

Bu süreçten sonra R3 2016 yılının ilk çeyreğinde 40 banka ile ortak bir test platformu kurduğunu ve çalışmalar yaptığını duyurdu. Öyle ki yıl içinde ana işi finans olmayan kurumların bile R3’e ilgi gösterdiğine şahit olduk. Derken Kasım 2016’da Goldman Sachs, Santander ve Morgan Stanley R3’den ayrıldıklarını duyurdular.

Bu ayrılmaların arkasındaki neden R3’ün yıllık 150 milyon dolar bütçesi için katılımcılardan talep ettiği yüklü miktardaki üyelik bedellerine rağmen elle tutulan bir ürün ortaya koyamaması olarak gösterildi.

Derken 2016’nın bitmesine sayılı günler kala R3 Corda adını verdiği ve Microsoft Azure bulut platformu üzerinde çalışan Blockchain uygulamasını duyurdu.

Burada detaylarına girmeyeceğiz ancak Corda’nın elle tutulur bir ürün olmadığını gören diğer bazı üyeleri de R3’ü terk ettiler.

Derken gerçekten duyduğumuzda inanmakta güçlük çektiğimiz bir şey yaşandı. R3 Corda için 59 milyon dolarlık harcama yaptıktan sonra R3 Direktörü Clemens Wan geride kalan Ocak ayında gerçekleşen bir konferansta R3’ün bir Blockchain girişimi olarak yola çıktığını ancak artık bir Blockchain’den etkilenmiş bir girişime dönüştüğünü söyledi. Bununla da kalmadı artık Blockchain’e ihtiyaçlarını kalmadığını ifade etti.

Özel bir Blockchain ağı geliştirmenin gereksiz olduğu sonucuna ulaşmak için 59 milyon dolar yakan R3 başta kripto para toplulukları ve sonrasında pek çok farklı kurum tarafından ciddi şekilde eleştirilirken ifade yerinde ise FinTech camiasının dalga konusu haline geldi.

Bundan sonra ne olacak?

Bu sorunun tekil bir cevabı yok. Muhtemelen R3 bu saatten ve bu açıklamalardan sonra adam olmaz. Kesin olan bir şey varsa birilerinin 59 milyon doları çok güzel harcamış olması ve ortada elle tutulur hiçbir şeyin olmaması. Bu rezaleti gören büyük finans kurumlarının geçen sene alelacele R3’den kaçışmasına şaşırmamak gerek.

Dışarıdan bakıldığında Clemens Wan’ın ifade ettiği gibi Blockchain’den etkilenen bir girişim değil, milyonlarca dolar destek alan başarısız bir FinTech girişimi gördüğümüzü burada söylemek lazım.

Blockchain teknolojisi maalesef R3’ün başarısızlığından ve hatta rezaletinden sonra bir derece prestij kaybı yaşayacaktır. Ancak toparlanması uzun sürmez. Bu gibi durumların 2000’lerin başlarında yaşanan Internet balonu hayal kırıklıkları gibi görmek lazım.

Sağlam bir mantalite üzerine kurulu Blockchain için henüz yolun çok başındayız. R3 hadisesinden dersler çıkartarak bu alanda önemli gelişmelere imza atılacağına inanmak için R3 başarısızlığından çok daha fazla neden bulunuyor ve bu nedenlerin tamamını bu sayfaları takip ederek her gün okumaya devam edebilirsiniz.