Application Programming Interface ifadesinin kısaltması olan API, Türkçe’ye Uygulama Programlama Arayüzü olarak çevriliyor. Açılımı ve Türkçe anlamının ötesinden API’nin işlevselliğine ve neye yaradığına yakından bakacağız.
FinTech kavramının gündeme geldiği ortamlarda eğer PSD ve API kelimeleri geçmiyorsa bir şeyler eksik kalıyor demektir. Daha önce Uğur Çırak’ın kaleminden PSD kavramına yakından bakmıştık. Bu yazımızda ise API kavramına yakından bakıyoruz.
Günlük hayatımızda kişisel olarak veya iş amaçlı çeşitli yazılımlar kullanıyoruz. Bu yazılımlar çok farklı özelliklere sahip olabilirler. Örneğin cep telefonumuzdaki fotoğraf uygulaması cep telefonumuzun kamerası ile bir fotoğraf çekebilir, daha sonra bu fotoğrafı bir e-posta uygulaması ile arkadaşımıza gönderebiliriz veya sosyal medya hesabımızda paylaşabiliriz. Bir oyun oynayabiliriz, Excel gibi bir uygulamada hesap tabloları oluşturup hücreler arasında formüller ile karmaşık hesaplamalar yapabiliriz veya şirketimizin kestiği faturaları muhasebe programına işleyebiliriz. Örnekler çoğaltılabilir.
Tüm bu uygulamaların temelde yaptığı işlemlerin tümü bir girdi ve çıktı üretmektir. Kamera uygulaması kameradan gelen sinyalleri (girdi) fotoğrafa dönüştürür (çıktı), e-posta uygulaması girilen verileri (girdi) paketleyerek bir yere gönderir (çıktı)…
Yine örneklerimiz üzerinden hareket edersek cep telefonumuzun kamerası aslında fiziksel bir bileşenin cep telefonumuzun işletim sistemi (Android veya iOS) ile yönettiği bir donanımdır. Yeni bir fotoğraf çeken uygulamayı kurarken veya ilk kez çalıştırdığınızda mutlaka karşınıza bir soru çıkarak size “Bu uygulama kameranıza erişmek istiyor, izin veriyor musunuz?” şeklinde sormuştur. Bu örnek teknik olarak her zaman doğru olmamakla birlikte yine de “API nedir?” sorusunun güzel bir örneğidir. Farklı iki uygulama arasında (Örneğimizde işletim sistemi ve yeni yüklediğimiz fotoğraf çeken uygulama) arasında bir köprü kurulur ve fotoğraf çeken uygulama cep telefonunuzun kamerasına işletim sistemi üzerindeki API vasıtası ile ulaşır.
Tekrar özetleyelim. Bir uygulamanın yönettiği kaynaklara veya yerine getirdiği fonksiyonlarına veya bunların sonucunda üretilen çıktılara farklı bir uygulamanın ulaşmasına izin veren ve sağlayan yapılara API adı verilir.
Hemen bir örnek daha vererek konuyu pekiştirelim; Twitter veya Facebook hesabınız için zaman zaman muhtelif farklı web sitelerine izin vererek bu hesaplarınızdaki verilere erişmesine veya sizin adınıza bu uygulamaları kullanmasına izin verebilirsiniz. İşte bu izinler aslında Twitter veya Facebook’un geliştirdikleri API’leri kullanarak diğer servislerin sosyal medya hesaplarınız üzerinde at koşturmasına imkan verir.
İngilizce sorunu olmayanlar için aşağıdaki video kesinlikle teknik detaylara girmeden API Nedir? Sorusuna kısa ve özet bir cevap veriyor. İzlemenizi tavsiye ederiz. Sonrasında yazımıza devam ediyoruz. Anlatacaklarımız bitmedi.
Günümüzde API kullanarak bir biri ile iletişim halinde olan uygulamaların sayısını belirlemek imkansız, hiç kimse de böyle bir rakamı merak etmiyor zaten. Öte yandan yazılım geliştirenler API’ler sayesinde günlük hayatımızda kullandığımız binlerce servisi daha kolay geliştirerek bizlere sunabiliyorlar.
Sıkça kullandığımız uçak bileti arama ve satın alma servislerinden, otel rezervasyonlarına kadar pek çok uygulamanın arkasında onlarca farklı API servisi çalışıyor. Hatta oldukça popüler ve milyarlarca dolar değerlemeye sahip bulut depolama çözümü Dropbox API ile Amazon’a ait bulut depolama servisi sunan bir arayüzden başka bir şey değil.
Peki, API FinTech girişimler için neden önemli?
Temel olarak FinTech şirketlerinin amacı finansal hizmetler açısından tüketicilerin ve işletmelerin hayatını kolaylaştıracak teknolojik çözümle geliştirmek ve sunmak. Sosyal medya hesaplarınıza erişen bir FinTech uygulaması hesabınızdaki hareketlere göre sizin için bir kredi puanı belirleyebilir, bu puan tek başına etkili olmasa da bir bankanın veya finans kurumunun dikkate almak isteyeceği parametrelerden birisi olabilir.
Bir sigorta şirketi için otomobilinizin veri arayüzünden gelen verileri alan IoT çözümüne sahip bir InsurTech girişimi bu verileri analiz ederek otomobil kullanma alışkanlıklarınıza göre Kasko primlerinizi etkileyebilecek bir değerlendirme hizmeti sunabilir.
Bu gün pek çok tüketicinin birden fazla bankada hesapları bulunuyor. Pek çoğumuzun birden fazla kredi ve banka kartı var. Tüm bu hesapları ve işlemleri ayrı ayrı takip etmek yerine hepsine bankaların sunduğu API arayüzleri ile ulaşan bir FinTech uygulaması harcama alışkanlıklarınıza göre kişisel bütçeleme önerileri sunabilir. Satın almak istediğiniz herhangi bir ürün için her ay ne kadar para biriktirmeniz gerektiğini ve bunu hangi kalemlerden kesebileceğinizi size söyleyebilir.
Ancak ufak bir problem var ki geleneksel düşünceye sahip pek çok ticari kurum özellikle mecbur kalmadıkça bu tarz verileri birer API ile üçüncü partilere açmaya pek niyetli gözükmüyorlar. Bu konuda çeşitli düzenlemeler getiren ve Avrupa Birliğinde kabul edilerek 2018’in başına kadar tüm bankaları bu alanda API’lerini açmaya mecbur bırakan PSD2 düzenlemesi ile alakalı bilgiyi ilgili makalemizde bulabilirsiniz.
Şüphesiz ki Ödeme Servisleri, P2P Kredilendirme, InsurTech, Robo Asistanlar gibi servisler FinTech dünyasının etkileyici gelişmeleri ancak bunları bir sonraki aşamaya taşıyacak olan adım API’lerden geçiyor. Üstelik bu tek yönlü bir süreç değil, bir banka veya sigorta şirketi kendi API çözümü üzerinden sunduğu verilerin işlenerek karma değerli analiz veya rapor olarak geri dönmesinden büyük fayda ve değer üretebilir. Aksi takdirde tüm bu çözümleri kendi başına üretmeye kalktığı takdirde binlerce belki de on binlerce farklı FinTech girişimi ile mücadele etmesi gerekecektir.
Uzun sözün kısası API’ler FinTech girişimleri kadar tüm bankacılık ve finans sistemi için önemli bir ihtiyaç ve PSD2 gibi yönetmelikler bu gerekliliğin standartlarını oluşturuyor.