Magdalena Yeşil 1970’li yılların sonunda lisans eğitimi için ABD’ye giden ve dijital çağın filizlenip geliştiği dönemde tam kalbinde yer alan bir isim. Türkiye’de “şirket adı bir meyve olduğu için kurulduğu dönemde Apple’dan gelen iş teklifini geri çeviren” kişi olarak da tanınıyor. Biz Yeşil’e kariyerindeki yol ayrımlarını ve girişimci ruhlara tavsiyelerini sorduk.

You may also read this interview in English here.

Çok uzun yıllardır artık tecrübe sahibisiniz, kariyerine yeni başlayanlar için doğru şirketi seçmek veya kendi şirketini kurmak gibi seçenekler arasında yollarını nasıl belirlemelerini tavsiye edersiniz?

İlk işinizi seçerken en önemli faktör patronunuz olmalıdır. Size bir şeyler öğretmek için vakti ve arzusu olan bir patron organizasyon içinde size rehberlik ve sponsorluk sağlayacaktır. Benim için patron şirketin kendisinden daha önemlidir. Öte yandan tecrübe kazanmadan bir şirket kurmanın iyi bir fikir olmadığını düşünüyorum.

Kariyeriniz boyunca size verilen tavsiyeleri hiç kulak arkası etmediğinize şahit oluyoruz. Oysa artık gençlerin çok daha bağımsız ve tavsiyeleri dinlemek yerine kendilerini keşfetme sürecini tercih ettiklerini görüyoruz. Sizce dünyanın şartları mı değişti? Yoksa nesiller arası algı ve tepkiler mi değişti? Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mutlaka diğer insanlardan tavsiyeler almaya çalışırım çünkü her zaman elimdeki bilginin yetersiz olabileceği fikrini hep korudum. Ben Amerika’ya çok az bilgisi ve her türlü yardıma ihtiyacı olan bir göçmen olarak geldim. Bu gün gençlerin elinin altında internet var ve her türlü bilgiye ulaşabilecekleri inancına sahipler. Oysa ben kariyerime başladığımda böyle bir imkan yoktu.

Steve Blank’in “The Startup Owner’s Manual” isimli kitabında en önemli girişimcilik süreçlerinden birisi olarak altını çizdiği “Customer Development” metodolojisini 1990’ların başında uygulayarak, tüketici anketi ile internet dünyasına adım atarak uzman kimliği kazanma şansını yakaladığınızı görüyorum. Bu yaklaşım bir eğitimin sonucu muydu yoksa kendi yaptığınız bir keşif miydi? Sanırım sonrasında “müşteri odaklı” düşünme yetisinden hiç vaz geçmediniz.

“İnternet için kullanıcı araştırması” bütünüyle rastlantısal bir fikirdi ve herhangi bir okuma veya eğitime dayalı bir adım olmamıştı. Böyle bir çalışmanın olmadığını, faydalı olabileceğini ve elbette benim inisiyatif alma gücüme destek olacağını düşünerek bu adımı atmıştım. Ve nihayetinde beni bir gecede uzmana çevirdi.

CyberCash ile gayet erken bir dönemde internet üzerinden ilk FinTech girişimlerinden birini kurduğunuzu söyleyebiliriz. O dönemlerde bu girişiminizi insanlara ve medyaya nasıl anlatıyordunuz?

CyberCash sayesinde sürekli olarak gazete ve televizyonlarda yer aldım. E-ticaret o dönemde çok yeni bir kavramdı ve Amazon henüz sadece küçük bir kitap satıcısıydı üstelik insanlar da bilgiye müthiş derecede iştahlıydı. Böylece ben Wall Street Journal’dan BusinessWeek’e ve pek çok yerel haber kanalından radyo istasyona kadar bir bilgi kaynağına dönüştüm.

Hayatınızda hep hızlı kararlar aldığınızı sürekli yeni şirketler ve girişimler ile ilerlediğiniz görüyoruz. Bu arada karşılaştığınız ve hayatınızda iz bırakan zorluklar oldu mu? Yeni girişimcilere bir tavsiye niteliğinde “Maceralarımdan çıkardığım en büyük ders…” ile başlayan bir cümle kuracak olsanız nasıl tamamlardınız?

Paylaşabileceğim en büyük çıkardığım ders kesinlikle bir şirket kurmanın zor ve onu bir pazarda pay sahibi yapmanın daha zor olduğudur. Fikrinizin aptalca olduğunu ve hiç bir şansınız olmadığını duymaya hazır olmalısınız. Pek çok kez reddedilmeye hazır olmalısınız ancak emin olun ki bu çok değerli bir eğitimdir. İlk girişimimde, aynı zamanda yatırımcı olan tüm arkadaşlarımdan 2,5 yıl boyunca sürekli hayır kelimesini duydum. Tek bir kuruş bile bulamadık ama hiçbir zaman bunlar benim cesaretimi kırmadı.

Seri girişimciliğin sonunda yatırımcı kimliği kazanmak kaçınılmaz mıdır? Siz hangi kimliğiniz ile kendinizi daha mutlu hissediyordunuz?

Bir yatırımcı olmak basit ve yaşam tarzı bir iştir. Dilediğiniz toplantıyı kabul edersiniz ve istediğinizde denize gidersiniz. Bir girişimci olmak ise zincirin en son halkası olmaktır. Yatırımcılar, müşteriler ve hatta kendi çalışanlarınız sürekli size ne yapmanız ve nereye gitmeniz gerektiğini söylerler. Hangisinin daha kolay olduğunu siz bana söyleyin. Ama ben çok meraklı bir insanım ve yeni fikirleri nereye kadar takip edebileceğimi görmeyi istiyorum bu yüzden sürekli bir girişimci olmaya geri dönmekten kaçınmıyorum.

Bugün dünyada girişimcilik ve yatırımcılık alanında mevcut durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Teknoloji dünyasının seyrinde beklentileriniz nelerdir?

Teknolojinin büyüme döngüsü içinde olduğu 9 yıllık bir dönemdeyiz ve eğer endüstrinin son 50 yıllık dönemine bakacak olursak döngülerin 8’er yıldan oluştuğunu görürsünüz. Bu yüzden şu anda bir iniş noktasında olduğumuzu ve yatırımcılar üç yıl öncesine göre daha temkinli olmaları gerektiğini düşünebilirler. Ancak hâlâ çok yüksek miktarlarda yabancı ve yerli yatırımın teknoloji sektörüne aktığını görebiliyoruz ve finansal sonuçlar hâlâ pozitif yönde. Eğer değerleme açısından ele alacak olursak ABD’nin en büyük 5 şirketinin hâlâ teknoloji odaklı olduğunu görebiliriz.

Uzun yıllar boyunca ABD’de yaşadınız ve yaşamaya devam ediyorsunuz. Türkiye için bir değerlendirme yapmak ister misiniz? 

Türkiye’nin muhteşem bir nüfus dağılımı ve ekonomik büyüme potansiyeli var. Ben Türkiye’de yaşarken bir üçüncü dünya ülkesiydik. Bu gün artık birinci dünya ülkesi ligine girdi ve pek çok sektörde liderlik ediyor. Nüfusu genç iyi eğitimli ve gençler aileleri ile yaşamaya meyilli oldukları için toplamda büyük bir harcanabilir gelire sahipler. Yerel açıdan iş bulmak bu gençler için bir sorun olabilir ancak tüketici ekonomisi açısından Türkiye gayet çekici bir ülke. Türkiye kısa bir süre önce özel sermayeyi keşfetti ve kısa bir süre sonra da risk sermayesini keşfedecektir.

Son olarak FinTech kavramını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce gelip geçici bir kavram mı yoksa gerçekten köklü finansal ve ekonomik dengeleri değiştirecek bir yaklaşım ve anlayış mı?

Finans her zaman en fazla teknoloji tüketen bir sektör oldu. 50’li ve 60’lı yıllarda pek çok yazılımcı bankalar için çalışıyordu. Yani FinTech yeni bir kavram değil aksine çok uzun süredir zaten var olan bir konsept. Bunu IBM’de çalışan herhangi birisine sorabilirsiniz size aynı şeyi söyleyecektir. Ben bankaların FinTech tarafından öldürüleceğine inanmıyorum. Bence bankalar yeni şirketlerin geliştirdiği bu yenilikçi teknolojileri kullanarak onlarla işbirliği içinde olacaklardır.

Eklemek istediğiniz, söylemek istediğiniz başka noktalar var mı?

Düşüncelerimi paylaşma fırsatını sağladığınız teşekkür ederim.