Türkiye’nin en başarılı FinTech girişimlerinden Paraşüt’ün Kurucu Ortaklarından Sean Yu, FinTech ekosistemine yönelik sorularımızı cevapladı.
Bir FinTech girişimi olarak işinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Hangi alanda nasıl çözüm sunuyorsunuz?
Paraşüt olarak, küçük ve orta ölçekli işletmelere, fatura ve cari hesap yönetimi, gelir/gider takibi, e-fatura hizmeti, stok takibi yönetimi, kredi kartı ile online tahsilat gibi belli başlı finansal yönetim hizmetlerini web tabanlı olarak sunuyoruz.
Küçük işletmeler, finansal verilerini genelde dağınık yapıda excel tablolarında tutarak manuel yönetiyorlar. Bu durum çok büyük zaman ve iş gücü kaybına sebep oluyor. Zamanında doğru iş kararlarını almak zorlaşıyor. Paraşüt fikri de aslında bu gözlemden yola çıkarak doğdu. Çıkış noktamız, küçük ve orta ölçekli işletmelerin ihtiyaç duydukları finansal hizmetleri, teknolojinin imkânlarını kullanarak kullanıcı dostu bir ara yüzle, bütçelerine uygun fiyatlarla erişilebilir hale getirmekti.
Paraşüt olarak fintech alanındaki attığımız en önemli adım, yakın zamanda Akbank Direkt ile entegreolmamız oldu. Bu entegrasyon sayesinde kullanıcılarımızın banka hareketlerini, fatura ve harcamaları ile senkronize etmelerini sağlıyoruz. Ayrıca işbirliğimiz kapsamında Paraşüt kullanıcıları, banka ödemelerini de uygulamamız üzerinden 3 ay boyunca havale ve EFT ücreti ödemeden yapabilecekler. Bu sayede işletmeler, banka hesap bakiyelerini kolaylıkla güncellemiş olacak ve nakit akışlarını daha hızlı bir şekilde kontrol altına alabilecek. Paraşüt olarak akıllı bir işletmenin bütün iş akışlarını otomatik olarak yapabileceği bir dünya yaratıyoruz. Hedefimizde başka bankalarla da entegre olmak var. En büyük hedefimiz, bir işletme kurulurken ilk ihtiyaç duyulan ve edinilen araç olmak.
Sizce Türkiye’nin FinTech ekosistemindeki güçlü yönleri neler?
Fintech girişimleri günümüzde çok büyük bir yükselişe geçti ve değişik alanlarda bankalarla rekabete giren ürünler geliştirildiklerini görüyoruz. Fintekin yükselişi 2007-2008 küresel krizi ile başladı diyebiliriz. Görüyoruz ki; sadece halka açık şirketlere yatırım yapan hedge fonları ve yatırım fonları bile startuplara yatırım yapar oldular. 2008 ekonomik krizinin ardından risk sermayesinin startupları beslemeye başlaması, bankaların teknolojik ve toplumsal değişmeyi yakalayamaması ve kullanıcıların tüketim alışkanlıklarının değişmesi bir araya gelince Amerika’da ve Batı Avrupa’da fintech girişimler varlık yönetiminden ödeme sistemlerine kadar geniş bir skalada öne çıkmaya başladılar.
Satın alınan ya da yatırım alan fintech girişimler artarken bu gelişmeyi gören bazı bankalar fintechler ile ortak operasyonlar yürütmeye başladılar. Günümüzde bu alanda birçok örnek var.
Türkiye’de fintech alanının en büyük avantajı, bankacılık sektörünün çok iyi ve gelişmiş bir hizmet veriyor olması. Kredi kartı kullanımı, online bankacılık hizmetleri, güvenlik gibi konularda çok iyi organize olmuş durumda. Bankalar mevzuat nedeniyle en son teknolojileri kullanıyor. Düzgün bir ekosistem oluşturmak için gerekli olan yapı zaten kurulmuş durumda. 3. parti yazılım şirketleri hâlihazırda bankalara ürün ve hizmet geliştiriyorlar, burada çok büyük bir deneyim var. Örneğin, CardTek bankalar için ürün üretiyor, Pozitron – Monitise zaten bankalar için teknoloji üretiyor. Bankalar Türkiye’de fintech organizasyonunun ortak yürütücüsü oldu. Ve gelecekte de bu fintech alanının doğal birer parçası olacaklar.
Türkiye’nin FinTech ekosisteminde zayıf gördüğünüz yönler var mı? Neler?
Türkiye’de banka altyapısı hazırlayan, ödeme sistemleri yapan çok sayıda girişim varken bunların alt kırılımlarında eksiklik olduğunu görüyoruz. Peer to peer herhangi bir girişim olmadığını görüyoruz, kişisel finans yönetimi uygulamaları yok, para transferi yapılabilecek girişimler yok. Örneğin Türkiye’de şu an çok sayıda göçmen bulunuyor. ABD ya da Avrupa kadar yoğun değil ama Suriyelilerin para akşını sağlayacak bir girişim yok. Bunun yanında şirketler için herhangi bir finansal yönetim uygulaması da bulunmuyor. Tüm bu ihtiyaçlara bağlı olarak Türkiye’de bir patlama olabileceğini söyleyebiliriz.
Türkiye’de FinTech ekosisteminin gelişmesi için ne gibi adımlar atılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Fintekin gelişiminin önündeki en önemli engel bankalardaki regülasyonlar. Bu regülasyonlar tüketiciyi koruyor ve bu iyi bir şey. Çok fazla regülasyon da bir yandan startupların erişemeyeceği kadar pahalı oluyor ve bu sebeple işlerin daha kolay ve daha iyi yapılmasını sağlayacak yeniliklerin ortaya çıkmasına engel olacak. Şu an fintech girişimlerinin, finansal hizmet sağlayıcılarının ve düzenleyici partilerin konuşarak hem tüketiciyi koruyaran hem de inovasyona olanak tanıyan sistemin ne olduğunu ele almaları ve yeni yüzyılda banka düzenlemelerinin nasıl değişmesi gerektiğini anlamaları gerekiyor.
FinTech ekosistemine adım atmak isteyen girişimcilere neler tavsiye edersiniz?
Benim klasik olarak sorunun ne olduğunu doğru tespit etmeleri ve bu sorunu/ihtiyacı çözebilecek iyi bir ekip kurmaları dışında verebileceğim en iyi öğüt, regülasyonları ve teknolojiyi çok iyi bilmeleri olur. Regülasyonlardan veya yetersiz teknolojiden kaynaklı kısıtlamalar, iyi bir çözüm yaratmayı imkansız hale getirebilir. Örneğin günümüzde banka API’ları iyi gelişmiş değil. Kişisel finans yönetimi uygulamaları gibi bankacılık API’larına tabi herhangi bir çözüm, çözümü hayatta tutacak müşteri deneyimini geliştirmekte zorluk çıkaracaktır. Bu durumdan endişe duymamıza gerek yok çünkü şu an çok ilginç gelişmeler söz konusu. Çok kısa bir süre içerisinde bu teknolojiler ve regülasyonlar hazır olacak.