İngiltere, Londra merkezli butik bir FinTech danışmanlık şirketi olan MacGorman Consultancy LTD. kurucusu ve yöneticisi Gökhan Gökçeoğlu ile kısa bir röportaj gerçekleştirdik. Gökçeoğlu’nun Londra’nın avantajlarını ve Brexit sonrasına yönelik değerlendirmelerini de içeren kısa röportajımızı aşağıda okuyabilirsiniz.

Kendiniz, şirketiniz ve ürün/hizmetleriniz hakkında kısaca bilgi verir misiniz?

Adım Gökhan Gökçeoğlu. Aydınlıyım. Lisans ve yüksek lisans eğitimimi, bir kaç dönem yarı zamanlı öğretim üyeliği de yaptığım Boğaziçi Üniversitesi’nde tamamladım. Değişik bankalarda müfettişlik yaptıktan sonra şube müdürlüğü ile noktaladığım on bir yıllık keyifli bir bankacılık kariyerinin ardından yaklaşık yedi yıl boyunca yoluma uluslararası holdinglerde teftiş kurulu başkanı olarak devam ettim. 2016 yılından bu yana da İngiltere’de kendi şirketim üzerinden danışmanlık hizmetleri sunmaktayım. Evliyim, iki oğlum var, İngilizce ve İspanyolca biliyorum.

MacGorman (soyadımın güzel Türkçemizin uzak bir kuzeni olan Kelt dilindeki birebir karşılığı) butik bir danışmanlık firması. Denetim ve risk yönetimi adına pek çok farklı sektör, kurum ve hatta coğrafyada edinme şansına sahip olduğum deneyimi, olumlu anlamda kozmopolit bir ortam sunan İngiltere’de temas ettiğim farklı boyuttaki firmalarla paylaşmamı elveren bir şirket. Bu bağlamda; IT denetimi, Cyber Security veri analizi, GDPR uyum süreci gibi FinTech ile ilgili konulara da eğilerek sunduğumuz katkının finansal hayatın gündemine uyumlu olması yönünde dikkat sarf ettiğimizi söylemek de mümkün.

MacGorman Consultancy LTD. kurucusu ve yöneticisi Gökhan Gökçeoğlu

Bir FinTech şirketi olarak Merkez olarak Londra’yı seçmiş olmanızın özel bir sebebi var mı? Ne gibi avantajlar sağlıyor? Brexit sonrasında değerlendirmeniz nasıl?

Londra, yaşamın hemen hemen her alanında yüzlerce yıla dayanan köklü bir geleneği kendi bünyesinde yaşayan ve çalışanlara sunan önemli bir merkez ve FinTech de bu durumun bir istisnası değil. Kalamozadan Cloud’a uzanan süreçteki bütün kilometre taşlarının bir biçimde kendisine yer bulduğu bu kentte bulunmak tek merkezden pek çok farklı pazara ulaşmanızı sağlıyor.

Brexit konusunda ise içtenlikle söylüyorum ki ben gayet iyimserim. Çünkü sosyopolitik açıdan deyim yerindeyse kartların yeniden karıldığı dönemlerin sonunda deste genellikle aynı yerlerde kesilir ve Londra’da bu yerlerin başında geliyor. Çoktandır satın alınagelen pek çok belirsizliğin azalmasıyla birlikte Londra biriken beklentilerin karşılandığı bir büyüme sürecine gebe olduğunu düşünüyorum.

Bir önceki sorumuzun paralelinde Türkiye’deki ekosistemi ve fırsatları nasıl değerlendiriyorsunuz?

EMEA Bölgesi ve ötesinde birebir çalışıp deneyim kazanmış eski bir bankacı ve denetim ve risk yönetimi profesyoneli olarak Türkiye’nin, özellikle FinTech konusunda oldukça iyi bir yerde bulunduğunu, yaptığım karşılaştırmaların da ışığında rahatlıkla iddia edebilirim. Genç ve dinamik nüfusu, eşsiz jeopolitik konumu ve artık ciddiye alınması gereken bilgi ve deneyim birikimi nedeniyle Türkiye’nin, özellikle önümüzdeki beş yılın ardından bu konudaki fırsatların hızla gerçekleşme sürecine girdiği bir ülke olacağı kanısındayım.

Genel olarak yükselen FinTech trendi ve gerek UK, gerek AB, gerekse Türkiye ekosistemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’ye İngiltere’den bakıldığında göze çarpan ilk hususlardan birisi; UK ve AB özelindeki gelişmelerin sanılandan da daha hızlı bir biçimde kendisine Türk konjonktüründe yer bulduğu gerçeği var. Bu bağlamda, yakın gelecekte; yüksek teknolojiye dair gelişmeleri veriyle buluşturarak en hızlı biçimde yansıtan sektörlerden FinTech’in, kendisine Türkiye’ye doğrudan yatırım yapan bir iş alanı olarak yer bulması, açıkçası benim için sürpriz olmayacak.