Chris Skinner, bankacılık ekosisteminin inovasyona bakış açısını ve FinTech karşısındaki durumunu değerlendirdi.
Söz konusu inovasyon olduğunda, bankalar dün olduğu gibi bugün de çekimser bir yaklaşım gösteriyor. Bunun sebebini ise finans gurusu Chris Skinner, The Banker için yazdığı Temmuz 2017 köşe yazısında şöyle açıklıyor:
“Bankalar her ne kadar inovasyona olumlu bakarsa baksın, önlerinde bazı tabular bulunuyor. İnovasyon yapmak zorundalar, ancak risk almak istemiyorlar. Öte yandan, risk almadan inovasyon yapmak mümkün değil.”
Bu yaklaşımın arkasında bankaların hata yapmaktan korkmaları yatıyor. Bir bankacıyla yaptığı konuşmayı referans gösteren Skinner, yazısında bankalar için hata yapma lüksü bulunmadığını ve her ne pahasına olursa olsun hata yapmaktan kaçınmak zorunda olduklarını açıklıyor. Bankalar için “varsayımlara” yatırım yapmak seçenekler tablosunda dahi yer almıyor. Chris Skinner’ın konuştuğu bankacı, “Bir milyon dolar yatırdığımız bir proje başarısız olursa, kurum içinde neyin hatalı olduğunu ve daha da önemlisi kimin bu hatadan sorumlu olduğunu bulmak için araştırma yaparız. Biri suçu yüklenmek zorundadır,” diye açıklamaya başlıyor:
“Ancak, aynı 1 milyon dolarlık proje hakkında bir danışman tutar, ondan bize bu projeyi ayrıntılarıyla analiz edip başarılı olup olmayacağı konusunda detaylı bir rapor hazırlamasını istersek, bu bizi daha fazla mutlu edecektir. Bahsi geçen rapora yine 1 milyon dolar harcasak ve bu rapor sonucunda projenin başarısız olacağını öğrensek dahi bu olumlu bir tablodur. Sadece 1 milyon dolar harcayarak, onca utancın ve başarısız proje sonrasında ortaya çıkabilecek ek maliyetlerin önüne geçmiş oluruz.”
Bu mantıkla bakıldığında, bankalar için inovasyonun yolu ebediyete kadar tıkalı gibi görünüyor. Ne var ki, bankaların ayakta kalabilmek için inovasyona ihtiyacı olduğu su götürmez bir gerçek. Çünkü dolu dizgin gelen FinTech dalgaları finans dünyasında kıyıya vurup, geri dönüşü olmayan “yıkıcı” bir dönüşümü başlattı bile!
FinTech inovasyon için izin istemiyor!
FinTech’in meydana getirdiği hızlı dönüşüm dalgasının, yasal düzenlemelerin ağır dalgasıyla bir noktada çarpışacağına kesin gözüyle bakan Skinner, “Ancak bunun sonrasında gerçekten neler olduğunu göreceğiz,” diye ekliyor. Zopa, Klarna ve SoFi gibi dünün gelecek vadeden FinTech girişimleri, bugün tam tekmil bankacılık lisansına sahip birer açık bankaya dönüşüyor.
Üstelik bu şirketler sahneye dün çıkmadı; her biri on yıla yakın süredir “olgunlaşma” sürecini yaşamış ve tamamlamış, günümüz dünyasında “köklü” sayılabilecekler kuruluşlar. Onların global hedefleriyle daha genç FinTech girişimlerinin ortaklaşa çalışmaları, ortaya kendi kendine yetecek bir finansal sistem koyma potansiyeli barındırıyor.
Bir yanda yeni bir banka açmak için gereken sektörel sözleşmeler, standartlar ve bankacılık topluluğuyla aynı frekansa gelme sorunları açıkça görülürken, diğer yanda FinTech’in açık dünyası bulunuyor. “FinTech dünyasında hükümet ya da merkez bankaların iznine tabi olmaksızın ‘tak ve çalıştır’ modeliyle ilerleyen pek çok yeni servis var ve bunlara her geçen gün yenileri ekleniyor,” diyor Skinner. “Bana Ant Financial’in resmi olarak banka statüsünde olmamasına karşın nasıl olup da kapsamlı bir banka API seti sunabildiğini sorduklarında yanıtım şu oluyor: Yaptılar, oldu.”
Eski nesil finans sistemi ve bankacılık anlayışını FinTech ile gelen dönüşüm dalgasına karşı koruyabilecek hiçbir mekanizma bulunmuyor. Yasal düzenlemeler, sermaye ihtiyaçları, coğrafi farklılıklar ya da teknoloji; FinTech’in günün sonunda “işi bitirmesinin” önüne geçemiyor. Bu nedenle bankaların, inovasyon rüzgarlarına kendilerini kaptırmaktan başka bir şansı görünmüyor.