FinTech İstanbul Kurucu Ortağı Prof. Dr. Selim Yazıcı, FinTech İstanbul’un kuruluşunun üçüncü yılı itibariyle Fin.Tech ve Türkiye ekosistemini analiz eden bir makale kaleme aldı.

Finansal Teknolojiler (FinTech), Ekosistem ve Türkiye

Bugün, Türkiye’nin finansal bir teknoloji merkezi (FinTech Hub) olması için başlattığımız yolculuğun ve bu amaçla kurduğumuz FinTech İstanbul Platformu’nun üçüncü yılı. Aşağıdaki bilançoyu incelediğinizde son üç yıl içinde FinTech Ekosistemi oluşturma yolunda yaptıklarımızı daha objektif olarak değerlendirmek mümkün olmakta.

FinTech İstanbul’da Geçtiğimiz 3 Yılın Bilançosu

Bu yazıda, bir ülkede finansal teknolojiler alanında ekosistem yaratmanın öneminden ve zorluklarından bahsedeceğim.

Giriş

Dünyada 2008 Finansal Krizi’nin yarattığı etkileri çok farklı boyutlarıyla değerlendirmek mümkün. Kimisi bunu büyük bir yıkım olarak değerlendirirken, kimileri de yarattığı yeni fırsatlar açısından değerlendirmekte. Hiç şüphesiz ki ekonomik ve toplumsal olarak yarattığı etkiler, hem ülkelerin refah düzeylerini ve hem de toplumların yaşam biçimlerini derinden etkilemiştir. 2008 krizinin finansal hizmetler sektörü açısından en önemli özelliği, bankalara verilen cezalar ve getirilen ağır regülasyonlar ile bankaların dikkatlerinin daha çok risk politikaları ve sermaye yeterlikleri üzerinde odaklanması olmuştur. Bu durum doğal olarak bankaların iç süreçleri, risk yönetimi ve uyum gibi konulara daha fazla zaman ve kaynak ayırmasına, ancak daha fazla ve çeşitli hizmet bekleyen müşterilerine ise daha az zaman ayırmalarına neden olmuştur. Krizin önemli sonuçlarından biri de banka müşterilerinin bankalara olan güveninin sarsılması olmuştur. Kriz sonrası değişen risk politikaları nedeniyle bankaların kredi vermeyi azaltmaları, aynı dönemde internetin ve paylaşım ekonomisinin gelişimi ve finansal faaliyetlerde akıllı cihazların kullanılması gibi birçok faktörün biraraya gelerek yarattığı ortam, FinTech girişimlerinin doğmasına neden olmuştur.

FinTech kavramı ile geçtiğimiz 10 yılda tanışmış olmamıza rağmen gerek yatırımcılar açısından, gerek kullanıcılar açısından ve gerekse devletler açısından son derece rağbet gören bir kavram olduğunu söylemek mümkün. Özellikle yeni ekonominin beraberinde getirdiği dijitalleşme ve paylaşım gibi kavramlar, finansal teknolojilerin gelişmesini ve kabul edilmesini sağlamıştır.

FinTech kavramı, bankacılık, sigortacılık veya sermaye piyasaları gibi finansal hizmetlerin daha etkin hale getirilmesi için teknolojinin kullanılması veya teknoloji kullanımı ile finansal hizmetlerde inovasyonu ifade etmektedir. Bu tanım aslında finansal kuruluşlar açısından dijital dönüşümü ve yeniden yapılanmayı ifade etmektedir. İnovasyon yoluyla daha hızlı, esnek ve kişiselleştirilmiş ürünlerin kullanıcılara sunulması FinTech kavramının özünü oluşturmaktadır. Finansal hizmetler sektörü, günümüzde dünyanın en büyük sektörlerinden ve FinTech ile finansal hizmetlerde kullanıcı deneyimi değişmekte, mobil teknolojiler ise FinTech alanında inovasyon ve büyüme için pekçok fırsatı beraberinde getirmekte. Buraya kadar bahsettiklerimin, FinTech kavramının bugün neden bu kadar önemli olduğunu açıklamak için yeterli olduğunu düşünüyorum.

Finansal Teknolojilerin Kısa Tarihçesi

FinTech kavramını anlamak için öncelikle finansal teknolojilerin gelişimini anlamak gerekir. Finansal teknolojiler ile ilk tanışmamızı, 1950’lerde Frank McNamara’nın Diners Club kartı yaratması ve sonrasında kartlı ödeme sistemlerinin bir iş modeli olarak ortaya çıkmasına kadar götürmek mümkün (günümüzde birçok FinTech girişimi iş fikrini ödeme sistemleri üzerine kurmaktadır). 1960’larda ATM’lerin gelişmesi teknolojinin bankacılık alanında daha fazla hissedilmesine ve belki de ilk defa müşteri ile bankalar arasında teknoloji yoluyla temasın gerçekleşmesine neden olmuştur. Daha sonra, kredi kartlarının yaygınlaşması, elektronik fon transferlerinin (EFT) gelişmesi, telefon ve internet bankacılığının yaygınlaşması, cep telefonları ve mobil araçların kullanılması ve bunların kendine özgü teknolojik yenilikleri (sensörler ve akıllı özellikler) finansal hizmet kullanıcılarının hayatını önemli biçimde değiştirmiştir. Özellikle cep telefonunun yaygınlaşması, insanların zaman ve lokasyon bağımsız işlem yapmasına olanak sağlamıştır. FinTech kavramının gelişimi incelendiğinde, ilk kullanım yerlerinden biri olarak, akıllı telefonların yaygın olduğu ülkelerin aksine, öncelikle SMS teknolojisini kullanan Afrika ülkelerinin şaşırtıcı biçimde ön plana çıktığı görülmektedir. Kenya’da 2007 yılında kurulan ve mobil telefonlar üzerinden SMS ile para transferini gerçekleştiren M-Pesa, FinTech tarihçesinin en kayda değer parçasını oluşturmaktadır.

Finansal işlemler konusunda, teknolojik yenilikler sayesinde kullanıcıların hayatını kolaylaştırmayı amaçlayan FinTech girişimleri, CB Insights verilerine göre 2014–2018 dönemi arasında global olarak toplamda 100 milyar USD’dan fazla yatırım yapıldığı görülmektedir.[1] Bugüne kadar dünya genelinde 39 FinTech girişimi 1 milyar USD değerlendirmenin üzerine çıkarak Unicorn olarak nitelendirilmiştir. Bu ve benzeri rakamlar FinTech girişimlerine verilen değeri göstermektedir. Ancak finansal teknolojilerin yarattığı katma değeri daha iyi değerlendirmek için öncelikle finansal teknoloji alanının yarattığı ekosistemi iyi anlamak gerekmektedir.

FinTech Ekosistemi

Ekosistem kavramı, biyolojik sistemlerin bir benzetimi olarak, yönetim literatüründe “sistem yaklaşımı” kapsamında uzun yıllardan beri ilgi görmektedir. Ekosistem, canlı organizmaların yaşamlarını devam ettirdiği ortamı ve bunları saran canlı ve cansız çevreler ile aralarındaki karşılıklı ilişkileri ifade eden ve süreklilik arz eden sistemleri, yani “doğal çevre”yi ifade etmektedir. Bu sistem, çeşitli dengeler üzerine oturmuştur ve birbirleri ile yakından ve karşılıklı etkileşimler sonucunda işlerliğini ve devamlılığını sürdürmektedir. Bu doğal dengenin herhangi bir unsurunda yaşanan olumsuzluk, sistem yaklaşımı gereği, sistemin tüm elemanlarını etkilemektedir. Doğal dengenin bozulması, ekosistem üzerindeki en büyük tehdittir. Ekosistemlerde yaşam, enerji akışı ve besin döngüsü ile devam etmektedir. Yönetim bilimciler, biyolojik sistemlerden esinlenerek işletmeleri yaşayan birer organizma ve içinde bulundukları ortamları da ekosistem olarak nitelendirmişler ve ekonomik düzen içindeki işletmeleri bu şekilde açıklamaya çalışmışlardır.

Bu yaklaşımdan yola çıkıldığında FinTech ekosistemini anlamak, ekosistemin varlığını devam ettirmesini ve büyümesini sağlayacak mekanizmaların geliştirilmesi açısından önem taşımaktadır. Bu nedenle yazının devamında FinTech ekosistemin önemini, ekosistem elemanları, aralarındaki ilişkileri ve büyüme ve rekabet stratejilerini ele alacağım.

FinTech Ekosistem Oyuncuları

Bir ekosistemde herbiri bağımsız çalışan, ancak aralarındaki etkileşimler olmadan varlıklarını sürdüremeyecek ve gücünü kaybedecek (rekabet edemeyecek) elemanlar bulunmaktadır. Dolayısıyla ekosistemin gücünü, tek tek elemanların güçlerinin toplamının ötesinde, elemanların aralarındaki karşılıklı etkileşimlerin doğası oluşturmaktadır. Bu nedenle öncelikle FinTech ekosistem oyunlularını ve rollerini anlamamız gerekir. Aşağıdaki görsel, FinTech ekosistemini net bir biçimde ifade etmektedir. Burada akla gelen ilk soru, bu ekosistemin ülkeden ülkeye değişip değişmeyeceğidir. Bu yapı her ülkede aynıdır. Değişen ise, bu yapının içinde bulunduğu “iklim”dir. İklim değiştikçe bu ekosistemin gücü ve rekabet edebilme yetenekleri de değişmektedir.

FinTech Ekosistemi

Yeni Teknolojiler ve Araçlar: Yazımın girişinde de belirttiğim gibi, aslında FinTech ekosisteminin doğmasına yeni teknolojiler, yeni ekonomik yaklaşımlar ve kullanılan araçlar ön plana çıkmakta. Burada özellikle mobil ve giyilebilir teknolojilerin gelişmesi ve bunların değişen sosyo-ekonomik yaklaşımlar ile finansal alana uyarlanarak kullanıcılara sunulması ekosistemin doğuşunda ve gelişmesinde önemli bir yere sahip olmakta. Bugün kullanılan yapay zeka, botlar, makine öğrenmesi ve blockchain gibi birçok teknolojik yazılım ise finansal teknoloji alanında sunulan ürün ve hizmetlerin çeşitliliğini artırmaktadır.

Telekom ve Teknoloji Şirketleri, Sosyal Medya ve İnternet Platformları:Yeni teknolojilerin anlaşılması ve kullanılmasını sağlayan en önemli kolaylaştırıcılar tabii ki mobil araçlar üzerinden bu teknolojilerin kullanımına bir alt yapı oluşturan telekom ve teknoloji şirketleri olmuştur. Burada kolaylaştırıcı ve destekleyici etkiyi ise, sahip oldukları olanaklarla internet platformları veya sosyal medya araçları oluşturmaktadır. Günümüzde Google, Apple, Facebook, Amazon gibi şirketler, sahip oldukları olanaklar ve teknolojiler ile GAFA Bank (şirketlerin isimlerinin baş harflerinden esinlenerek) olarak isimlendirilmekte ve FinTech kavramını tersine çevirerek teknoloji şirketlerinin finansal alana girmesi ile “TechFin” olarak evrilmesine neden olabileceklerdir.

Startuplar: Teknolojinin, dijitalleşmenin ve mobil teknolojilerin sunduğu olanakları finansal alana uyarlayarak çözüm üreten ve bunu kullanıcılara sunan girişimlerdir. Temel özellikleri “LASIC Prensipleri” (Low Margin, Asset Light, Scalable, Innovative, Compliance Easy) ile açıklanabilecek olan startuplar, ufak bir sermaye ile kurulabilmeleri, çevik yapıları, inovatif ve hızlı çözümleri, ve hızlı büyüme potansiyelleri ile finansal teknoloji alanında da temel oyunculardan biri haline gelmiştir. Startupların ortaya çıkmasında girişimcilerin sektör bilgisine sahip olması, ihtiyaçların doğru biçimde anlaşılması, ihtiyaçlara uygun iyi bir iş fikrinin ortaya konması, nitelikli insan kaynağının ekiplerde yer alması, global düşünmek (ürünün global olması), finansal bilgi, regülasyonların anlaşılması gibi kavramlar önem kazanmaktadır.

Finansal Kuruluşlar: Finansal sistemin büyük aktörleri olan bankalar, sigorta şirketleri ve aracı kuruluşları ifade etmektedir. Bu kuruluşlar tarihsel olarak finansal sistemi oluşturan, yapıları itibariyle büyük, yavaş hareket eden, belirli prensipler çerçevesinde çalışan, eski, bilinen ve güvenilen kurumsal yapıları ifade etmektedir. Bu saydıklarımızdan birçoğu 2008 Finansal Krizi’ne kadar bir şey ifade etmekteydi. Ancak 2008 Finansal Kriz’i ile birlikte finansal sisteme olan güven kaybı, bu yapıların bir kısmının ortadan kalkmasına neden olurken, bir kısmının da ciddi biçimde yeniden yapılanmasına neden olmuştur. Bu kuruluşlar, startuplarla işbirliği yaparak veya onlarla ortaklık yoluyla FinTech ekosisteminin temel oyuncusu konumundadırlar.

Finansal Altyapı Sağlayıcılar: Finansal sistemin çalışmasında devlet eliyle kurularak sisteme dahil olan, politika belirleyici ve aynı zamanda finansal sistemin altyapısını belirleyen Merkez Bankası, SPK, BDDK, Hazine, Borsa İstanbul gibi aktörlerdir.

Devlet, Kanun Koyucular ve Regülasyonlar: Ekosistemin belki de en önemli oyuncusu devlettir. Oyunun kurallarını, rekabet şartlarını belirleyen ve denetleyen yapıyı oluşturan organlardır. Devletin en önemli rolü, yazının başında da belirttiğim, iklimin oluşturulması aşamasında ortaya çıkmakta. Politikaların belirlenmesi, FinTech kavramının devletin ilgili kurumları tarafından anlaşılmış olması, bunun bir fırsat penceresi olarak değerlendirilmesini sağlayabilir. Daha önce de belirttiğim gibi, FinTech alanı dünyada büyük yatırım çeken alanlardan birini oluşturmakta. Bu nedenle kalkınma planlarında bu konunun önceliklendirilmesi, politika ve stratejilerin buna göre oluşturulması doğrudan yabancı sermaye çekilmesi konusunda ülkelere yeni olanaklar yaratmaktadır. Günümüzde birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülke, finansal politikaları arasında FinTech konusunu öncelikli alanlar arasına almış, gerek yaklaşımları ve gerekse regülasyonları ile uygun yatırım iklimini oluşturarak startupları ve yatırımcıları kendi ülkelerine çekmeyi başarmışlardır.

Müşteriler ve Kullanıcılar: Müşteri kavramı ile kurumsal olarak daha çok B2B müşteriler algılanmakta. Ancak bugün Devlet de sunduğu hizmetler dolayısıyla önemli bir FinTech kullanıcısı olabilmekte ve startupların müşterileri arasında yer alabilmektedir. Bugün birçok ülkede devlet ile işbirliği geliştiren startupları görmek mümkün. Bireysel kullanıcılar ise istek, ihtiyaç ve davranış modelleri ile belki de FinTech alanının doğmasında en önemli aktörlerdir. Burada kullanıcıların istek, ihtiyaç ve davranış modellerinin doğru olarak belirlenmiş olması yaratılacak yenilikçi iş modelinin özünü oluşturmaktadır. Bu iş herşeyden önce sosyolojik bir bakış açısını gerektirir.

Yatırımcılar, Kuluçka Merkezleri ve Hızlandırıcılar: Bir girişimin ortaya çıkması ve büyümesi için finansal kaynakların önemi yadsınamaz. Finansal kaynakların elde edilmesinde yatırımcılar ön plana çıkmaktadır. Günümüzde yatırımın her aşamasında farklı girişimci tiplerini görmek mümkün. Melek yatırımcılar önemli bir yatırımcı olabilirken, Risk Sermayesi (VC) yatırımcıları ve kurumsal yatırımcılar (CVC), girişimlerin farklı aşamalarda ihtiyaç duyduğu fonların temin edilmesinde kullanılabilmektedir. Yatırımcıların yanısıra, girişimleri fikir aşamasından başlayarak yatırım çekmeye hazır hale getiren kuluçka merkezleri ve hızlandırma programları da bulunmaktadır. Özellikle FinTech dikeyinde dünyada birçok hızlandırma programına rastlamak mümkündür. Bu tür yapılarda girişimcinin kafasındaki fikir belirli bir sistematik içinde olgunlaştırılmakta, test edilmekte ve bir iş modeli dahilinde yapılandırılmaktadır. Bu haliyle iş yapabilir hale gelen girişimler yatırımcılar ile buluşturulmakta ve her iki tarafın istek ve ihtiyaçları doğrultusunda yatırım yapılması sağlanmaktadır. Bu yapılar bir iş modeli dahilinde özel kuruluşlar kurulabileceği gibi, devlet desteği ile Teknoparklar, Üniversitelerin Teknoloji Transfer Ofisleri içinde de kurulabilmektedir. Günümüzde finansal kuruluşların kendi amaçları doğrultusunda oluşturdukları kuluçka merkezlerini de görmek mümkündür.

Günümüzde gelişmiş ülkelerin yanısıra Hindistan, Singapur, Bahreyn, Abu Dabi, Dubai, Kazakistan, Malezya gibi ülkeler FinTech konusunda ciddi yatırımlar yapmaya başlamışlar ve ülkelerini birer finansal teknoloji merkezi (Hub) olarak konumlandırarak hem FinTech girişimlerini çekmeye ve hem de yatırımcıları çekerek birer “cazibe merkezi” olmayı amaçlamışlardır. Günümüzde yatırım çekmek her ülke açısından stratejik öneme sahip bir konudur. Geleneksel yatırımlardan olan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının bugünkü durumu bellidir. Geleneksel sanayilere olan yatırımlar artık yerini yüksek büyüme kapasitesine sahip teknoloji yatırımlarına bırakmaktadır. Dolayısıyla ülkelerin rekabet stratejileri arasında finansal teknoloji yatırımları öncelikli bir konuma oturmaktadır.

Dünyada ülkelerin finansal teknoloji yatırımları açısından cazip olup olmadığını değerlendiren birçok çalışma yapılmaktadır. Global FinTech Hubs Federation (GFHF) ve Deloitte tarafından 2017 yılında yapılan çalışmada[2] dünya üzerinde 44 finansal teknoloji merkezi (Hub), objektif kriterler kullanılarak değerlendirilmiş ve her Hub için bir puanlama yapılmıştır. Ülkemiz de bu raporda ilk defa değerlendirilmiş ve düşük bir puan elde etmiştir. Bir Hub’ın güçlü ve zayıf yönleri değerlendirilirken regülasyon, müşteriye yakınlık, uzman insan kaynağı, yabancı girişimleri çekme potansiyeli, inovasyon kültürü ve devlet desteği gibi konular ön plana çıkmaktadır. Konu başlıklarına dikkat ederseniz, hepsinin sağlıklı bir ekosistemin parçaları olduğunu görmeniz mümkün.

Sonuç

Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığım FinTech Ekosistemi oyuncuları daha önce de belirttiğim gibi tüm ülkelerde benzerlik göstermektedir. Ülkelerin kültürel ve ekonomik özelliklerine göre aktörlerin ağırlıkları veya fonksiyonları farklılık gösterebilmektedir. Ancak değişmeyen şey, bu aktörlerin tümünün işleyişinin birbirine bağlı olduğudur. Ekosistemin gücünü ise, bu aktörler arasında oluşan sinerji yaratmaktadır.

Günümüzde finans dünyasında FinTech kavramı oyunun kurallarını değiştirmekte. Ulusal bazda finansal erişimin artırılması, kuruluşların startuplarla işbirliği sayesinde verimliliğin artırılması, finansal inovasyonun geliştirilmesi ve böylece müşterilere daha iyi hizmet ve kullanıcı deneyimi sunulması, kayıt dışılığın önlenmesi, finansal kapsayıcılığın ve finansal okuryazarlığın artması ve yatırımın çekilmesi FinTech ile bir ülkenin sağlayabileceği en önemli fırsatlar olarak değerlendirilebilir.

Ülkemizde FinTech Ekosisteminin önemli bir parçası olan FinTech İstanbul Platformu ile geçtiğimiz üç yıl içerisinde yaptıklarımızı, ekosistemin sağlamlaştırılması ve geliştirilmesi yönündeki çabaların toplamı olarak özetlemek mümkün. Burada bizleri destekleyen birçok kişi, kurum ve kuruluş bulunmaktadır. Zaten bir platform da gücünü, onu destekleyen yapılardan almaktadır. Bu kapsamda, bizleri bugüne kadar desteklemiş ve bundan sonra da destekleyecek herkese teşekkür ederiz.

Hep birlikte rekabet gücü daha yüksek bir ekosistem oluşturmak dileğiyle…

[1] CB Insights, 2019 FinTech Trends to Watch, 2019.

[2] Deloitte, A Tale of 44 Cities: Connecting Global FinTech: Interim Hub Review 2017, (April 2017).