Akıllı sözleşmelerin sermaye piyasalarında yaratacağı faydalara odaklanan Capexmove’un Kurucu Ortağı Cüneyt Eti ile yaptığımız röportajda şirketlerinin sunduğu çözümleri, gelecek planlarını ve ekosistemi değerlendirdik.
Kendiniz, şirketiniz ve ürün/hizmetleriniz hakkında bilgi verir misiniz?
Ben Cüneyt Eti, Capexmove’un üç kurucu ortağından birisiyim. 2018 yılında Capexmove’u kurmadan önce küresel boyutta faaliyette faaliyet gösteren bir denetim ve danışmanlık şirketinin Londra ekibindeydim. 2018 yılı öncesinde aynı şirket bünyesinde dört farklı kıtada birçok projede görev aldım; bunun yanı sıra şirketin Türkiye operasyonlarına ait veri analizi departmanının kuruluşunu yaptım.
Capexmove ekibi olarak 2017 yılında Londra’daki bir hackathon’da tanıştık ve beraber çalışmaya başladık. 2018 yılı başında ise mevcut işlerimizden ayrılarak şirketi resmen kurmaya karar verdik. Çalışmaya başladığımız günden bu yana asıl odağımız akıllı kontratların sermaye piyasalarında yaratabileceği faydalar oldu. Başladığımız yıl içerisinde Birleşik Krallık finansal regülatörünün “Regulatory Sandbox” uygulamasına kabul aldık ve regülatörle beraber teknolojimizi test etme fırsatımız oldu.
Bu süre zarfında dünyanın en büyük hukuk şirketlerinden Hogan Lovells ile devam eden donemde ise Ashurst ile akıllı kontratların finansal piyasalarda yasal zemini ve uygulaması üzerine çalıştık. 2019 yılına geldiğimizde ise İngiltere menşeli Barclays bankasını ortaklarımız arasına ekledik. Tahvil ve bono ihracı konusunda geliştirdiğimiz teknoloji Uluslararası Sermaye Piyasaları Birliği’nin (ICMA) birincil pazarlar teknoloji rehberinde listeleniyor.
Ürün ve çözümleriniz ile hangi sorunları çözüyor ve nasıl bir fark yaratıyorsunuz?
Blokzincirin en çok konuşulan uygulamalarına baktığımızda birçoğunun finansal piyasalar ile ilgili olduğunu görüyoruz. Bunun farklı nedenleri olmakla beraber, özet olarak finansal piyasaların giderek daha karmaşık bir hale gelmesine rağmen, gerçekleşen işlemlerin bundan seneler önce tasarlanmış altyapılar üzerinde koşmasını gösterebiliriz. Blokzincir teknolojisinin çalışma mekanizması sayesinde, geleneksel sistemlerin karşılaştığı bazı önemli zorlukları tamamen ortadan kaldırıyoruz.
Capexmove olarak, biz de bu avantajları bono ve tahvil gibi borç sermayesi araçlarının birincil piyasalardaki ihraç süreçlerinde kullanıyoruz. Mevcut araçlarımız finansal ürünlerin üretilme sürecini kısaltıp maliyetleri düşürürken, ikincil piyasaların daha verimli hale gelmesini sağlayan dijital bir altyapıyı oluşturuyor.
Yurt dışında faaliyet gösteren bir FinTech şirketi olarak bunun ne gibi avantajlar sağladığını düşünüyorsunuz?
Özellikle bizim çalıştığımız alanda, Londra’da olmak ciddi bir avantaj. Kartlarınızı doğru oynarsanız, finansal piyasalar yön veren insanlarla tanışabilir hatta iş çıkışı beraber bir bara gidip fikir alışverişinde bulunabilirsiniz. Bu şekilde çok ciddi bir bilgi ve birikime ulaşma fırsatınız var. Ayrıca, Birleşik Krallık gerek finansal teknolojilerin hukuki altyapısı gerekse yasal düzenlemeler konusunda hem olgun ve hem de yeniliğe açık bir yer. Bunu hukuk şirketleriyle yaptığımız çalışmalarda ve Birleşik Krallığın finansal regülatörü ile yaptığımız çalışmalarda çok net bir şekilde görebiliyoruz.
Faaliyet gösterdiğiniz ülke ve bölge açısından Türkiye’deki FinTech’ler için fırsatlar neler?
Birleşik Krallık finansal teknolojiler konusunda dünya liderliğine oynayan hatta birçok kişi için lider konumda bulunan bir yer. Belirttiğim üzere bu durum hukuki, altyapı ve yasal düzenlemeler açısından bir netlik sağlıyor. Ancak bunun da ötesinde benzer konularda çalışan girişimlerin çokluğu ihtiyaç duyduğunuz yeteneklere ulaşabileceğiniz geniş bir havuz sağlıyor. Bu tarz girişimlerin etrafında oluşan ekosistem birçok konuda daha hızlı ilerlemenize ve başka bölgelere açılmanıza olanak sağlayabilir.
Tabi bu tarz bir ortam girişimciler için çok ciddi bir rekabet getiriyor. Görüştüğünüz kişi ve kurumların sizlerden beklentileri çok yüksek, dolayısıyla insanları etkilemek bir o kadar zor diyebilirim. Tabi bunu da bir avantaj olarak da görebiliriz. Girişimler için tavsiye edilen “fail fast” prensibi burada sizlerden bağımsız olarak ilerliyor; yani başka bir deyişle yeterince iyi değilseniz sistem zaten hızlı bir şekilde sizi oyunun dışına itiyor.
Bir önceki sorumuzun paralelinde Türkiye’deki ekosistemi ve yerel fırsatları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye çok dinamik bir ülke. Bunda içinde bulunduğu coğrafya ve demografik yapısının önemi büyük diye düşünüyorum.
Bir girişimci sürekli olarak olumsuz şeyleri nasıl avantaja çeviririm diye düşünmeli. Birçok insan, bazı konuların istenen düzeyde öngörülebilir olmamasından şikayetçi. Buna katılmakla beraber farklı bir açıdan bakarsak belirsizlik büyük oyuncular için daha ciddi bir zorluk oluşturuyor. Unutmamalıyız ki girişimlerin en büyük avantajlarından birisi değişen dinamiklere çok daha hızlı uyum sağlayabilmeleridir. Dolayısıyla bazı konudaki belirsizlikler sizin için göreceli bir avantaj oluşturuyor olabilir.
Genel olarak son dönemde hangi FinTech trendlerinin yükseldiğini düşünüyorsunuz? İşletmeler bu gelişmelere karşı kendilerini nasıl konumlandırmalı?
Trendler birkaç farklı açıdan incelemek faydalı olabilir diye düşünüyorum. Konu bazlı bakarsak, blokzincir dışında kripto paralar, özellikle merkez bankalarının işin içine girmesiyle beraber reşitlik kazandı diyebiliriz. Önümüzdeki dönemde birçok geleneksel hizmetin kripto paralarla ilgili sürümlerini de görmeye başlayacağız. Bunların bir kısmı KYC, AML gibi bilinen konseptlerle ilgiliyken, blokzincire özgü “zincir analizi” gibi yeni hizmetlerde hız kazanacak gibi duruyor. Bir taraftan da açık bankacılık (open banking) ve yeni ödeme sistemleri finansal kurumları ciddi bir şekilde değişime itiyor.
Öte yandan yenilik konusunda daha reaktif duruşu olan regülatörler ve finansal kurumlar teknoloji konusunda daha aktif hale gelmeye başladılar. Giderek daha çok bankanın teknoloji şirketlerine yatırım yaptığını görüyoruz. Yapay zekâ ve makine öğrenmesi teknolojileri ilk başlarda müşteri eğilimleri üzerinde kullanılırken son birkaç senedir finansal sözleşmelerin daha aktif yönetilebilmesine odaklanan şirketlerle karşılaşıyoruz.
FinTech özelinde şirketlere ve girişimlere ne tavsiyeleriniz olur mu? Neler olur?
Öncelikle girişimcilerin kimi etkilemeyi çalıştıklarını netleştirmelerini tavsiye ederim. Birçok girişimci hedefine yatırımcıyı alıyor ve vaktini onları etkilemeye çalışıyor. Bence bu yanlış bir strateji ve geçmişte bu yanlışa biz de düştük. Unutmamalıyız ki bizim hedefimiz müşteriyi etkilemek ve onun için katma değer yaratmak olmalı. Müşteriyi etkileyemeyen bir girişim yatırımcıyı ikna etse dahi hayatında değişen tek şey iflasını ertelemek olacaktır.
Aslında burada söylenebilecek, paylaşılacak çok hikâye var ama özet olarak yaptığınız şeyi gerçekten sevmiyorsanız bir kez daha düşünün derim. Farklı kaynaklarda gördüğünü başarı hikayeleri sizi yanıltmasın. Bir girişimin parçası olduğunuzda muhtemelen iş yükünüz katlanacak. Bunun üzerine bir de maddi zorluklar eklenecektir. Özellikle bizim gibi yüksek teknolojiye odaklanan bir girişiminiz var ise ilk birkaç sene için limitli bir gelir beklentiniz olmalı.
Kendinize şu soruyu sorun, bu işi yaparak hiç zengin olma ihtimaliniz olmasa dahi, hayatınızın sonuna kadar bu işi yapmak ister misiniz? Cevabınız çok net bir “evet” değil ise lütfen biraz daha düşünün.
Eklemek istediğiniz başka nokta bulunuyor mu?
İçinde bulunduğumuz dünya her zamankinden daha da hızlı dönüyor. Geleneksel iş modellerinin yıkıldığı bir sistemde sadece girişimcilerin değil hemen herkesin bir girişimci düşünmesi gerekiyor. Kurumlardan bağımsız olarak, konuştuğumuz herkesin teknoloji ve yeniliklerle ilgili bir ajandası var. Lüksemburg’daki regülatör, Londra’daki banka, Amerika’daki yatırım fonu veya Singapur’daki hukuk firmasının en büyük ortak noktası teknolojik gelişmelere duydukları ilgi diyebilirim.
Capexmove hakkında daha fazla bilgiye web sitelerinden ulaşabilirsiniz.