Şirketler, yetenek stratejilerine, aynı zamanda çevrelerinde değişen şartlara adapte olmak zorunda…
Finansal hizmetler sektörü bulut bilişim, büyük veri, robotik ve yapay zeka (AI) gibi teknolojilerin desteği ile büyük bir hızla ve dev bir ölçekte büyürken; para, sanal ve açık bankacılık ile FinTech konseptlerini yeniden değerlendirmeye açıyor. Bu gelişmelerin ışığında sektör Türkiye’de dağınıklığı önemli ölçüde yavaşlatan regülasyonlar ile mücadele ediyor. Yine de, yeni FinTech oyuncuları düzenli bir şekilde belirmeye devam ediyor. Engellerin üstesinden gelmek ve rekabetçi olabilmek adına şirketler, yetenek stratejilerine, aynı zamanda çevrelerinde değişen şartlara adapte olmak zorunda.
Düzenlemeler Temkinli Olmayı – Aynı Zamanda Düzensizliği Tetikliyor
Türkiye, 2000’li yıllardan bu yana finansal kurumların yoğun yatırımlarını ve etkin sistem geliştirmelerini gerektiren düzenlemeler sebebiyle uzun yıllardır finansal hizmet teknolojilerinin ön cephelerinde yer aldı. Son dönemde ise tablo bu durumun aksini gösteriyor. Düzenlemeler sektörün evrimini yavaşlatırken Türkiye, Batı Avrupa’nın tanık olduğu gelişimi özellikle açık bankacılık alanında yakalayamadı. Ek düzenlemelerin yavaşlatıcı etkilerine rağmen, giriş bariyerleri nispeten düşük kalıyor ve yenilikçi, küçük ve dinamik oyuncular piyasaya girmeye devam ediyor.. Söz konusu trend, geleneksel bankaları kendilerini yeniden bulmaya ve yenilikler sunmaya zorluyor. Sonuç olarak, bazıları belli fonksiyonlarını sadece FinTech şirketleri olarak ayrı birimlere dönüştürüyor.
Yine de düzenleyiciler Türkiye finansal sektöründeki en belirleyici etken olarak beliriyor. Ana oyuncular arasında, e-para ve ödeme enstitülerini kontrol eden Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve Merkez Bankası yer alıyor. Kripto paralar gibi dijital paralar henüz düzenlenmemişken, gelecekte sermaye piyasaları daha fazla öne çıkabilir. Rekabet Kurumu da değer zincirinde tüketicileri korumak için bir rol üstleniyor. Ancak düzenleyici kurumların yaygınlığı, merkez bankalarının küresel alanda gösterdiği gibi yeniliği yavaşlatmak zorunda değil. Merkez bankaları tüm düzenleyici kurumların sesi olarak görev yapabilir, risk yönetimi ve yeniliği dengeleyebilirler. Eğer koordinasyon sağlanırsa şirketler düzenleyici gerçeğinde hareket edebilmek için yeteneklere giderek daha fazla ihtiyaç duyar.
B2C Şirketleri FinTech’in Yeni Dalgasını Sürüklüyor
Bugün B2C şirketlerinin kendi ödeme hizmetlerini sunmalarını sağlayan iki ana itici faktör bulunuyor: Tüketiciler daha çok içerikli ödeme opsiyonları talep ediyor ve B2C hizmet veren şirketler için finansal hizmetleri gerçekleştirmek için lisansa sahip olmak artık daha kolay. Şirketlerin tüketicilerin ihtiyaçlarını karşılamak için bu fırsatı dengelemesi ve işlemlerini genişletmesi ile FinTech faaliyetlerinin üç alana yayıldığını fark ediyoruz: Ödeme (e-para, cüzdanlar), krediler ve dijital POS hizmetleri ile birçok sektöre yayılan bir trend söz konusu.
Bu alanda uzun süredir var olan telekomünikasyon şirketlerinin gelişmekte olan pazarlarda başarılı olduğuna tanık olurken, örnek olarak Vodafone’un Afrika’daki M-Pesa ve Safaricom hizmetleri gösterilebilir. Türkiye’de tüm telekom operatörleri ya mobil cüzdan aktörleri olarak faaliyet gösteriyor ya da müşterilerine cihaz satışları için kredi opsiyonları sunuyorlar (Turkcell’in Paycell ve Vodafone Pay hizmetleri cüzdan örnekleri olarak belirirken, Colendi Turkcell’in tüketici finans ihtiyaçlarını karşılıyor).
Pandeminin e-ticarette tetiklediği sıçrayışın ardından perakende de FinTech alanında ilgi çekici hamleler yapıyor. Trendyol Cüzdan, Hepsipay ve Migros MoneyPay gibi Türkiye’de beliren yeni ürün dalgası büyük teknoloji aktörlerinin bir Superapp (Trendyol, Getir, Yemeksepeti, vb.) olmayı hedeflediklerini gösteriyor. Gerekli ödeme sistemi yeteneklerini geliştirmek bir altyapı yatırımı olarak belirirken, bu olmaksızın yemek iletimi veya taksi gibi hizmetleri sunmak zorlaşıyor. Aynı şekilde, havayolları, gıda ve içecek gibi sektörlerde şirketler ya küçük FinTech şirketlerinin çözümlerini kullanacak veya kendi çözümlerini üretecekler.
Yeteneğin Daha Az Görünür Kaynaklarına Bakmak
Çok hızlı dönüşen bir alanda yetenekleri bulmak her geçen gün daha da zorlaşıyor. Mevcut FinTech alanı, iş dünyası geliştikçe rolleri değiştirebilen yetenekler arıyor. Yazılım geliştiricilerin ürün müdürü gibi düşünmesi isteniyor; ürün müdürlerinden kodlaması talep ediliyor; growth hacker’ların veri bilimcisine dönüşmesi gerekiyor ve veri bilimcilerden de modeller inşa etmeleri bekleniyor. Liderlerin sektördeki oyuncular ile ilişkilerde aktif olması ve düzenleyiciler ile etkileşimde kalması beklenirken siber güvenlik yetenekleri zaten dar bir havuzda paha biçilmez hale gelmeye devam ediyor.
Süregelmekte olan mücadelelerden bir tanesi, Türkiye’de son yıllarda giderek artan ve uzaktan çalışma ile daha da hızlanan, kritik yeteneklerin yurt dışına konumlanması olarak beliriyor. Bir diğer mücadele, şirketlerin liderlik yetenekleri eksik kalan genç girişimcilerin gelişimi ve tecrübeli liderlerin büyüme yolculuğunda ekibe katılması için geç kalınmış olması. Genç girişimciler genelde teknoloji ve ürün odaklı kendi güçlerine odaklanırken, şirketler büyüdükçe kritik varlıklar olarak beliren insan kaynakları ve iletişim gibi stratejik alanları gözden kaçırabilir. Yetenek havuzu ve yedeklemenin erken oluşturulabilmesi, mücadelelerden bir diğeri. Teorik ve güncelliğini yitirmiş durumda kalan üniversite programları, genelde sektördeki değişimlere ayak uydurmayı başaramıyor.
O zaman şirketler ihtiyaç duydukları yetenekleri nerede buluyorlar? FinTech’in diğer sektörler ile birleşmesi, yetenek havuzunu da artırabilir. FinTech şirketleri genel olarak bankalar ve e-ticaretten kaynaklama yaparken, bazen telekomünikasyon ve perakende sektörlerinden de yararlanıyorlar. Bazı ürün yöneticileri, kökenlerini hızlı tüketim (FMCG) sektöründen alıyor ve dijital işlerde tecrübe kazanıyorlar. Teknoloji şirketleri, büyük yazılım evleri, bankalar, sistem entegrasyon ve telekomünikasyon şirketleri, ne zaman FinTech ekipleri kurmak gerekse iyi birer kaynak olarak belirdiler. Finansal hizmetler sektöründe yeni nesil oyuncuların arasında yaşanan yetenek savaşı, piyasaya her gün yeni oyuncuların dahil olması ile daha da kızışacak.
Şirketler yeteneklere stratejik öncelik olarak yaklaşmalı ve yeteneklerin işe alımı, kalıcı kılınması ve büyümesi için politikaları üzerinden bugünden çalışmaya başlamalılar. Startup’lar artık sadece girişimsel, risk alıcı genç yeteneklere değil; aynı zamanda daha da artarak tecrübeli, iş mantığına sahip, adaptasyon yeteneği bulunan, evrimleşen trendlere ve regülasyonlara paralel sürdürülebilir şekilde büyüyen yeteneklere ihtiyaç duyuyor. Ürün yönetimi, growth hacking, siber güvenlik, müşteri tecrübesi, sektör paydaşlarının orkestrasyonu ve veri analitiği sadece FinTech sektörü tarafından değil, aynı zamanda tüketici internet işleri için de öne çıkan yetenekler olacak.
Eş Yazarlar:


