Donald Trump’ın ikinci döneminde ticaret savaşları yeniden gündemin merkezine oturdu…
Beyaz Saray bahçesinde sergilenen tablo, küresel ticaretin yeniden yazılacağına işaret ediyordu. Trump, “Amerika’da üretin” çağrısını yüksek sesle dile getirirken, perde arkasında bambaşka bir oyun oynanıyordu. 2024 yılında ABD’ye giren ithalatın 1 trilyon doları aşan kısmı tarifelerden muaf tutuldu. Bu muafiyetlerin en büyük kazananı ise şüphesiz teknoloji devleriydi.
Apple, Samsung ve Lenovo’nun Görünmez Kalkanı
Akıllı telefonlardan dizüstü bilgisayarlara, veri merkezleri için kullanılan ekipmanlardan yarı iletkenlere kadar teknoloji ürünleri, Trump’ın tarifelerinin dışında bırakıldı. Apple’ın iPhone’ları, Samsung’un elektronik ürünleri ve Lenovo’nun bilgisayarları bu sayede milyarlarca dolarlık ek vergiden kurtuldu. Sadece teknoloji sektöründe 7 milyar dolardan fazla tasarruf sağlandığı tahmin ediliyor.
Trump, Nisan ayında Apple CEO’su Tim Cook’u bizzat anarak “ona yardım ettiğini” açıkça ifade etti. Bu örnek, teknoloji sektörüne verilen önemin tesadüf olmadığını gösteriyor. Zira akıllı telefonlar, dizüstü bilgisayarlar ve veri işleme makineleri modern ekonominin omurgası. ABD’nin yapay zekâ, bulut bilişim ve yarı iletken stratejileri, bu ürünlerin kesintisiz akışıyla doğrudan bağlantılı. Trump yönetimi, tüketiciye ani fiyat şokları yaşatmamak için bu ürünleri adeta “dokunulmaz” ilan etti.
Teknolojiye İstisna, Tekstilciye Engel…
Yukarıda sözü edilen yaklaşım ciddi bir ikilem doğuruyor. Çünkü aynı dönemde American Textile Company gibi köklü üreticiler tarifelerin altında eziliyor. 1925’ten beri faaliyet gösteren şirket, yastık ve yatak koruyucu ürünlerinde kullandığı ithal girdiler nedeniyle maliyet şokuyla karşı karşıya kaldı. Şirketin CEO’su Lance Ruttenberg, fabrikalarında istihdamı korumaya çalışsa da yatırımlarını askıya almak zorunda kaldı. Yani teknoloji devleri koruma altındayken, orta ölçekli Amerikan üreticileri kaderine terk edilmiş durumda.
Şeffaflıktan Uzak Süreç
Trump’ın ilk döneminde tarifelerden muafiyet başvuruları için resmi bir mekanizma vardı. Binlerce şirket bu portallar aracılığıyla başvuru yaptı ve süreç kamuoyunun gözü önünde ilerledi. Bugün ise tablo çok farklı. Muafiyetler artık kapalı kapılar ardında veriliyor. Akademik araştırmalar, geçmiş dönemde Cumhuriyetçilere yapılan bağışların muafiyet alma ihtimalini artırdığını göstermişti. Şimdi ise sürecin kişisel ilişkiler, lobicilik ve başkanın bizzat vereceği kararlara dayandığı görülüyor.
Teknoloji ürünlerine tanınan istisnalar, tüketici cephesinde şimdilik bir rahatlama sağladı. iPhone’lar ya da dizüstü bilgisayarlar bir anda yüzde 30 daha pahalı hale gelmedi. Aynı şekilde veri merkezleri için gerekli donanımların ithalatında yaşanabilecek aksaklıklar önlenmiş oldu. Bu, yapay zekâ yatırımları için kritik bir unsur. Ancak uzun vadede, teknoloji sektörünün bu ayrıcalıklı konumu, ekonomide dengesizliğe yol açıyor. Şirketler üretim stratejileri geliştirmek yerine Washington’da lobi faaliyetlerine daha fazla kaynak ayırıyor.
Trump’ın tarifeleri aslında dijital çağın çelişkisini ortaya koyuyor. Bir yandan “yerli üretim” sloganı atılırken, diğer yandan dijitalleşmenin taşıyıcı kolonları olan akıllı cihazlar, yarı iletkenler ve enerji ürünleri muafiyetlerle korunuyor. Bu tablo, küresel teknoloji devlerini daha da güçlendirirken, Amerikan sanayisinin küçük oyuncularını zayıflatıyor.
Bugün Washington’da verilen her istisna kararı, sadece ticaret politikasını değil, aynı zamanda küresel teknoloji yarışındaki dengeleri de belirliyor. Trump’ın hamleleri kısa vadede tüketiciyi koruyor olabilir. Ancak uzun vadede kazanan, ulusal stratejilerin ötesinde, Apple, Samsung ve Lenovo gibi küresel devler olacak.
Küçük üretici mi? Onlar yine belirsizliğin gölgesinde kalmaya mahkûm görünüyor.